20 Mayıs 2012 Pazar


50 kiloluk tek bir meyve: Karpuz

Diyarbakır denince akla son dönemlerde terör olayları gelse de aslında tarihinde çok daha önem taşıyan şeyler bulunmakta. Bunlar, surları ve karpuzudur.

Karpuz denince akla ilk gelen şehirdir Diyarbakır. İriliği, kalın kabuğu, rengi, kokusu, çekirdeği kısacası her özelliği ayrı bir haz yaşatır insanda. Bir meyve olmasına rağmen boyutları diğer meyvelerle ölçüştürülemeyecek kadar iri olan karpuz bir de Diyarbakır’a has olunca görenlerde büyük şaşkınlık yaratıyor. Kimi zaman 70–80 kiloya varan ağırlıklarıyla dünyanın bile ilgisini çekiyor.


Diyarbakır’ın Dicle nehri kıyılarında çakıllı toprak arazide yöre halkının kendine has yöntemlerle yetiştirdiği karpuz, büyüklüğünün ve lezzetinin kaynağını işte bu yetiştirilme şeklinden alıyor. Güneydoğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü’nde usta işçi olarak çalışan Abdulbaki Uçar’da yörenin karpuz yetiştiricilerinde. Yöre halkının çoğunluğu gibi oda küçük çapta bir karpuz yetiştiricisi. Her ne kadar küçük çapta bir yetiştirici olsa da yetiştirdiği karpuzlar oldukça iri.

Diyarbakır’ın eski ailelerinden olan Baki Amcanın kır saçları, sıcak güneşin altında kavruk bir renk almış. Karpuz yetiştirmek hele de Diyarbakır gibi sıcaklığıyla baş döndüren bir şehirde oldukça zor. Güneş kızgın ışınlarıyla tepenizde sizi yakmak için beklerken, siz tüm şefkatinizi yetiştirdiğiniz karpuza veriyorsunuz. Buda bir yerden feragat etmeye ama başka bir yerden ise ödül kazanmaya benziyor.

Karpuzun büyülü dünyasına kendini kaptırmış olan Baki Amca, bize yöre halkının Diyarbakır karpuzu üretim yöntemi hakkında şu önemli bilgileri veriyor: “Diyarbakır yöresi karpuz üretimi konusunda çok elverişli bir toprak yapısına sahiptir. Ayrıca bölgemizdeki Dicle nehri kıyıları da karpuz yetiştirmek için büyük bir nimet” diyor. Neden nehir kıyılarını seçiyorsunuz sorusuna şöyle cevap veriyor: “karpuz su ister. Yerin birkaç metre dibine kadar uzanır kökleri su bulabilmek için. Sulama sorunu güneydoğunun genelinde yaşanan bir sorun. Dicle nehri kıyılarına ekmek daha iyi çünkü sulama sorunu halletmiş oluyoruz bu şekilde. Nehir kıyısındaki topraklarda oldukça verimli. Birde hayvancılık yapanlar, hayvanlarını buraya otlatma ve sulatma ihtiyaçlarını gidermesi için getiriyorlar. Gelen hayvan kıyı şeridine gübresini bırakıyor. Bu gübreler suyla karışıp karpuzların yetiştiği kıyılara kadar geliyor. Karpuz kökü hem suyu hem de gübredeki yararlı şeyleri çekiyor. Buda karpuzu doğal yoldan besliyor. Sonuçta doğal bir karpuz ortaya çıkıyor.”

Yöre halkının kendine has karpuz yetiştirme yöntemlerinden biride karpuzu dışarıdan gübrelemek. Kuy denilen (yöre halkı bu çukurlara kuy diyor. Minyatür kuyular şeklindeki küçük kuylar) çukurlar açılarak içerisine karpuz tohumları serpiştiriliyor. Bu kuylar ilerde karpuzun olgunlaşmış halinin de rahat sığacağı ve olgunlaşma sürecinde sorun yaşamayacağı şekilde açılıyor. Daha sonra açılan kuylara karpuz tohumları serpiliyor. Gübreleme zamanı gelinceye kadar gerekli bakımlarla yetiştirme sürecine başlanıyor.

Diyarbakır karpuzu ekim ve hasat aylarının öneminden bahseden Baki Amca, “Karpuzun ekim ayı önemlidir. Zamanından önce ekersen karpuz suda boğulabilir. Yağmurlar çok yağarsa Dicle nehri taşar buda karpuzunun suda kaybolmasına neden olur. Zamanından geç ekersen karpuz gerekli olgunluğu sağlamayabilir” yorumunda bulundu. Sözlerine şöyle devam eden Baki Amca, “karpuzun ekim ayı, mayıs ayının başlangıcı olmalıdır. Bu dönemde yağmurların Dicle nehrinde taşkın yapma ihtimali çok düşüktür. Ayrıca bu ayda hava sıcaklıkları ve yağış karpuzun istediği seviyededir. Buradan sonrasında işimiz Allah’a kalıyor. Eğer bir aksilik yaşanmazsa karpuzumuz eylül ayının ortalarında hasat zamanına girmiş oluyor” dedi.

Yöre halkı için karpuz büyük önem taşıyor. Diyarbakır’ın kavurucu sıcaklarında bir nebze olsun serinlik ve ferahlık veren iki şeyden biri meşhur naneli ayran diğeri ise meşhur Diyarbakır karpuzudur. Yaz ve bahar sofralarının vazgeçilmez meyvesi olan karpuz, Diyarbakır’da değişik türlerde yetiştiriliyor. Bunlardan en bilinen türleri ise Dicle nehri kıyılarında yöre halkının kendine has yöntemlerle yetiştirdiği Çay Karpuzu ve Beji Karpuzu’dur.

Karpuz yetiştirmenin zahmetli bir iş olduğundan bahseden Baki Amca, bir diğer önemli nokta olan gübreleme yöntemi hakkında bizi bilgilendiriyor. “Kuylar açılıp tohumlar atıldıktan sonra geriye karpuzun ilaçları kalıyor. İlk adımda küçükbaş hayvan gübresini kuyların üzerine yeterli miktarda serpiştiriyor. İlk gübreleme aşaması bittikten sonra ikinci gübreleme aşaması olan güvercin gübresi aşamasına geçiyoruz. Gübreleme aşaması 1 hafta arayla yapılır” diyen Baki Amca sözlerine şunları da ekliyor: “ ilk olarak kullandığımız küçükbaş hayvan gübresi karpuza gerekli olgunluğu sağlaması içindi. İkinci olarak kullandığımız güvercin gübresi ise karpuza diğer tadını vermesi içindi. İşte bizim karpuzun diğer karpuzlardan farkı da bu tat ve iriliğidir.”

Değişik türdeki karpuz yetiştirme yöntemleri içerisinde iki tanesi çoğunlukla kullanılıyor. Şehir dışına ihraç için çay karpuzu yetiştiriliyor. Ticareti için yetiştirilen bu karpuz, Dicle nehri gibi toprakları verimli kıyı bölgesi istiyor. Halkın kendi tüketimi için üretilen beji karpuzu kuru tarım ürünlerindendir. Nisan ayında ekimi yapılan bu karpuz türü birkaç yağmurlu gün yetiyor. Çay karpuzuna kıyasla kilosu daha düşük olan beji karpuzu yaklaşık olarak 10–15 kilo olarak yetiştiriliyor. Çay karpuzu ise bir dönemler 70–80 kilo üretiliyordu.

Son dönemlerde tarımın önemini kaybetmesiyle çay karpuzuna ilginin azaldığını belirten Baki Amca, “karpuz işi zahmetlidir. Büyük karpuz büyük zahmet ister” şeklinde konuştu.
Güneydoğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü içerisinde küçük bir alanda, enstitü için karpuz yetiştiren Baki Amca burada yetiştirdiği karpuzların bir kısmını enstitü çalışanlarına bir kısmını çevre köylülere geriye kalan küçük bir kısmınıysa kendine ayırıyor. Güneydoğunun kurak ve sıcak topraklarında yetişen bu cennet meyvesi yöre halkı için hep bir geçim kaynağı, hem bir meşgale hem de bir sanat halini almış durumda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder