Hayata Umutla Bakmak
Türkü,
Kürdü, Ermenisi, Lazı, Çerkezi, Rumu ile onlarca değişik etnik kökene sahip bir
vatandır Türkiye. Her birinin farklı dili, geleneği, göreneği, kültürü ve
düşüncesi vardır. Herkes istediği gibi düşünmeli, yaşamalıdır. Özgürce düşünmenin
serbest olduğu ülkemizde ne yazık ki düşüncenizi başkasıyla paylaşmak suç
sebebi sayılabiliyor. Kalıplaşmışın dışında düşünme ve bu düşünceyi yayma
isteği bazen sizi hapishane yollarına götürmek için bir köprü oluveriyor.
Her fırsatta diğer ülkelerdeki
ırkçı-ayrılıkçı yaklaşımları eleştirip ifade özgürlüğü, demokrasi, laiklik
kelimeleriyle kendini savunan ülkemiz maalesef iş kendine gelince diğer birçok
alanda olduğu gibi bu alanda da tökezliyor. Kendi iç dünyamızda özgürce
düşünmemize izin veren yasalarımız ne yazık ki iş düşünceleri ifade etmeye
gelince oldukça kısıtlayıcı olabiliyor. 2000 öncesi dönemde binlerce genç
vatandaşımız ifade özgürlüğü kısıtlayıcı maddelerden dolayı mağdur oldu.
Türkiye bu konuda oldukça kötü bir üne sahip maalesef. Okullarda okuması
gerekirken birçok gencimiz siyasi nedenlerle gözaltına alınıp uzun süreler
hapis yattı. Farklılıkların aykırılık olduğu bu dönemlerde insanlar otoriteye
karşı öylesine doldu ki bu onları başka otoriteler oluşturmaya ya da bir
gurubun parçası olmaya itti.
Zafer Gelen, Mehmet Medin, Ali
Yeşil ve daha niceleri. Farklı zamanlarda da olsa hayatları aynı yerde başlayıp
farklı şekillerde devam eden 3 insan. 3’üde okul yıllarına umut dolu başladı.
Ama bu umutları beklemedikleri bir şekilde sekteye uğradı.
Diyarbakır-Merkez doğumlu olan
Zafer, lise son sınıftayken siyasi bir eyleme karıştığı gerekçesiyle okul
yollarından alınıp mahpus yollarına sürülüyor. Yaklaşık 1 yıl hapiste kaldıktan
sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest kalıyor. Serbest kalıyor kalmasına ama
okula devam etmiyor. Okula neden gitmek istemediğini de şöyle açıklıyor: “Aile
sorunlarından dolayı okula zaten geç yaşta gittim. Çoğu kişi 6–7 yaşında okula
başlarken ben 8 buçuk yaşında başladım. Hapisten çıkınca 19 yaşıma girmiştim bile.
Bu olaydan sonrada okula gitme isteğimi kaybettim.” Geçmiş günleri anımsayan
Zafer’in gözleri doldu. Yüreğinde ki keder yüzüne öylesine işlemiş ki üzgün mü
sinirli mi belli olmuyor. Daha 27 yaşında olmasına rağmen gözlerinde mahpus
yıllarının yol açtığı derin bir kederin izini de taşıyor. Şimdilerde kendine
ait bir berber dükkânı olan Gelen “eğer o gün başıma böylesi bir bela gelmemiş
olsaydı her şey çok farklı olurdu benim için.” diyerek içinde hala sönmemiş
olan okul okuma arzusunu özlemle anıyor. Evli ve bir çocuk babası olan Zafer
şuan ki hali için de şükrediyor. Şükrediyor ama hala içinde büyük bir korku
var. Çünkü hakkında açılan dava sonucu 6 yıl hapsi isteniyor. Temyize başvuran
Gelen, her şeye rağmen hayata umut dolu gözlerle bakmak istiyor.
Diyarbakır-Lice doğumlu olan
Mehmet Medin’de okuldan koparılanlardan. Rize üniversitesi matematik bölümünü
kazanan Mehmet Bey, yanlış zamanda okumanın acısını da çekiyor. 12 Eylül Askeri
Darbe’si sonucu okulu 3.sınıfta bırakan Mehmet Bey daha sonra darbe ortamının
yumuşamasıyla okulu bitirmek için geri döndü. Okul döneminde sol görüşlerinden
dolayı birkaç kez gözaltına alınıyor. Gözleri dalgın yüreği buruk bir şekilde o
dönemlerde yaşadıklarını anlatan Mehmet Bey: “ O dönemlerde sağ sol çatışması
vardı. Okullarda da bariz bir şekilde kendini gösteriyordu bu ayrılık. İlla bir
görüşün olması gerekiyormuş havası estiriliyordu her yerde. Çarpık düzenin bir
parçası olmaktansa yeni bir düzen için çabalayanların safını seçtim.” diyerek
dönemin zorluklarını anlatıyor. Görüş çatışmasının ayyuka çıktığı bu dönemde
kişilerin canının dahi tehlikede olduğunu belirten Mehmet Amca: “Yurtta uyurken
hemen herkesin yastığının altında kendini korumak için bir tabancası vardı.
Birkaç defa yurt sağcı öğrencilerin baskınına uğradı. Onlarca olay çıktı.
Haliyle kendimi korumak için ben de bir tabanca edindim ve yastığımın altına
sakladım.”
Darbenin patlak verdiği dönemde
gözaltına alınıp 1 ay hapis yatan Mehmet Amca serbest kaldıktan sonra başına
gelenlerden habersiz memleketine dönüyor. 1983’yılında Darbe ortamının az da
olsa yumuşamasını fırsat bilen Mehmet Amca okuluna dönüp kalan son yılını da
bitiriyor. Uzun yıllar atanmayı bekleyen Mehmet Medin Bey memurluk hakkının
elinden alındığını öğrenince büyük bir şok yaşıyor. Bu konu hakkında
üzüntülerini dile getiren Mehmet Bey: “Onca zorluk içinde okuduğum yıllara
çektiğim acılara üzülüyorum. Nice büyük olaylara karışan insanlar aklanırken
bizim gibi garibanlar bir hiç uğruna hayatlarından koparılıyor.” diyerek
dönemin insanlar üzerinde bıraktığı acıların hala taze olduğunu belirtiyor. Her
şeye rağmen hayata umutla baktığını da söyleyen Mehmet Medin Amca Üniversite
sonrası dönemde atanmayı beklerken yaptığı işine devam ediyor. İlçeler arası
otobüs şoförlüğü yapan Mehmet Bey evli ve 5 çocuk sahibi olarak yaşamını
sürdürüyor.
Hukuk mağduru yüzlerce kişiden
birside Ali Yeşil... 2006 yılında Erciyes Üniversitesi Gazetecilik Bölümünü
kazanan Ali Yeşil 2009 yılında 3. sınıftayken ‘Terör Örgütüne Üyelik’ suçundan gözaltına alınıyor. Bu durum hakkında
şunları söyleyen Yeşil: “ Evde arkadaşlarla oturuyorduk. Biranda baskın oldu ve
apar topar gözaltına alındık. Ellerimizde kelepçelerle dışarı çıkarıldığımız an
hayattan koparıldığımızı hissettik.”
“Düşüncenin ifadeye dönüştüğünde
suç olabileceğini unutmamız en büyük hatamızdı” diyen Yeşil, uzun gözaltı
süresi boyunca belki bir umut ışığı doğar diye beklediklerini ama hep boynu
bükük yüreği buruk bir şekilde elleri kelepçeli olarak geri döndüklerini
belirtti.
Mahkemece tutuklanıp hapse atıldıktan sonra zor
günlerin zor aylara dönüştüğünü belirten Ali Yeşil, cezaevinde yaşadıkları
hakkında şunları anlatıyor: “Cezaevindeki hissiyatı anlatmak gerçekten zor ve
karmaşık aynı zamanda. Yani bir anda öyle bir halde tutuklanıyorsun ve
cezaevini ilk defa görüyorsun ve uzun süre kalacağını düşünerek üzülüyorsun.
Ayrıca dışarıda yaşadığın çok yönlü hayatın bir anda kesintiye uğruyor ve
izole, kurallarla, yasaklarla dolu bir yaşama mecbur bırakılıyorsun. Okulun
kesintiye uğramış, ailenin kırılan umutları, arkadaşlarından ve çevrenden
koparılışın ve varsa bir yârin ondan ayrılışının özlemi, hasreti, eksikliği ve
ulaşılamazlığı insanı devamlı düşündürüyor ve kederlendiriyor.”
Umutlarının bir yeşerip bir solduğu mahpus
günlerinde dahi okuma aşkını yitirmeyen Ali, üniversiteye tekrar dönmesi
hakkında: “Diğer insanların ne düşündüklerini bilemem ama benim gelip okumam
lazımdı, çünkü ailevi ve kişisel bir sorumluluğum vardı. Ne kadar sorunlar
yaşamış olsam da üniversite okuma isteğim ve amacım hiçbir zaman sönmedi. Akademik
bilinç ve olgunluk insanın hayatında belirleyici konumdadır. Bu yüzden ben her
zaman bir şey yapacaksam bilinçli ve doğru bir şey olmasını istemişimdir. Bu
nedenle üniversitenin iş hayatıma bir katkısı olmasa da bilgisel anlamda bir
katkısı olduğuna inanıyorum.” dedi.
Birçok insanımız bu ve bunun gibi sebeplerden dolayı
hayatlarından oluyor. Avukat Eylem Sarıoğlu ve Avukat Hasan Anlar gibi onlarca
avukat bu soruna yol açan maddelerin biran evvel değişmesi görüşünde hemfikir.
Çoğu kesim TCK’nin 220, 314 ve de en önemlisi 301. maddelerinde ciddi revizyona
gidilmesi gerektiğini savunmakta. Yapılacak yeni Anayasada da köklü
düzenlemelerin yapılmasının demokratik ülke olmanın zorunluluğu olduğunu
belirten avukatlar, bu türden davaların gelişmekte olan bir ülkeye
yakışmadığını savunuyorlar.
Zihinlerimize ‘söylediklerinizi
onaylamıyorum, ama bunu söyleme hakkınızı ölene kadar savunacağım’
felsefesi yerleşmedikçe bu türden üzücü durumlarla sürekli karşılaşılacağını
bilmek insanda hem acı hem de umutsuzluk duygularının kabarmasına sebep oluyor.
Daha özgür yarınlar için önyargılardan kurtulma zamanı geldi de geçiyor bile.