20 Mayıs 2012 Pazar


Hayata Umutla Bakmak

Türkü, Kürdü, Ermenisi, Lazı, Çerkezi, Rumu ile onlarca değişik etnik kökene sahip bir vatandır Türkiye. Her birinin farklı dili, geleneği, göreneği, kültürü ve düşüncesi vardır. Herkes istediği gibi düşünmeli, yaşamalıdır. Özgürce düşünmenin serbest olduğu ülkemizde ne yazık ki düşüncenizi başkasıyla paylaşmak suç sebebi sayılabiliyor. Kalıplaşmışın dışında düşünme ve bu düşünceyi yayma isteği bazen sizi hapishane yollarına götürmek için bir köprü oluveriyor.

Her fırsatta diğer ülkelerdeki ırkçı-ayrılıkçı yaklaşımları eleştirip ifade özgürlüğü, demokrasi, laiklik kelimeleriyle kendini savunan ülkemiz maalesef iş kendine gelince diğer birçok alanda olduğu gibi bu alanda da tökezliyor. Kendi iç dünyamızda özgürce düşünmemize izin veren yasalarımız ne yazık ki iş düşünceleri ifade etmeye gelince oldukça kısıtlayıcı olabiliyor. 2000 öncesi dönemde binlerce genç vatandaşımız ifade özgürlüğü kısıtlayıcı maddelerden dolayı mağdur oldu. Türkiye bu konuda oldukça kötü bir üne sahip maalesef. Okullarda okuması gerekirken birçok gencimiz siyasi nedenlerle gözaltına alınıp uzun süreler hapis yattı. Farklılıkların aykırılık olduğu bu dönemlerde insanlar otoriteye karşı öylesine doldu ki bu onları başka otoriteler oluşturmaya ya da bir gurubun parçası olmaya itti.

Zafer Gelen, Mehmet Medin, Ali Yeşil ve daha niceleri. Farklı zamanlarda da olsa hayatları aynı yerde başlayıp farklı şekillerde devam eden 3 insan. 3’üde okul yıllarına umut dolu başladı. Ama bu umutları beklemedikleri bir şekilde sekteye uğradı.

Diyarbakır-Merkez doğumlu olan Zafer, lise son sınıftayken siyasi bir eyleme karıştığı gerekçesiyle okul yollarından alınıp mahpus yollarına sürülüyor. Yaklaşık 1 yıl hapiste kaldıktan sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest kalıyor. Serbest kalıyor kalmasına ama okula devam etmiyor. Okula neden gitmek istemediğini de şöyle açıklıyor: “Aile sorunlarından dolayı okula zaten geç yaşta gittim. Çoğu kişi 6–7 yaşında okula başlarken ben 8 buçuk yaşında başladım. Hapisten çıkınca 19 yaşıma girmiştim bile. Bu olaydan sonrada okula gitme isteğimi kaybettim.” Geçmiş günleri anımsayan Zafer’in gözleri doldu. Yüreğinde ki keder yüzüne öylesine işlemiş ki üzgün mü sinirli mi belli olmuyor. Daha 27 yaşında olmasına rağmen gözlerinde mahpus yıllarının yol açtığı derin bir kederin izini de taşıyor. Şimdilerde kendine ait bir berber dükkânı olan Gelen “eğer o gün başıma böylesi bir bela gelmemiş olsaydı her şey çok farklı olurdu benim için.” diyerek içinde hala sönmemiş olan okul okuma arzusunu özlemle anıyor. Evli ve bir çocuk babası olan Zafer şuan ki hali için de şükrediyor. Şükrediyor ama hala içinde büyük bir korku var. Çünkü hakkında açılan dava sonucu 6 yıl hapsi isteniyor. Temyize başvuran Gelen, her şeye rağmen hayata umut dolu gözlerle bakmak istiyor.

Diyarbakır-Lice doğumlu olan Mehmet Medin’de okuldan koparılanlardan. Rize üniversitesi matematik bölümünü kazanan Mehmet Bey, yanlış zamanda okumanın acısını da çekiyor. 12 Eylül Askeri Darbe’si sonucu okulu 3.sınıfta bırakan Mehmet Bey daha sonra darbe ortamının yumuşamasıyla okulu bitirmek için geri döndü. Okul döneminde sol görüşlerinden dolayı birkaç kez gözaltına alınıyor. Gözleri dalgın yüreği buruk bir şekilde o dönemlerde yaşadıklarını anlatan Mehmet Bey: “ O dönemlerde sağ sol çatışması vardı. Okullarda da bariz bir şekilde kendini gösteriyordu bu ayrılık. İlla bir görüşün olması gerekiyormuş havası estiriliyordu her yerde. Çarpık düzenin bir parçası olmaktansa yeni bir düzen için çabalayanların safını seçtim.” diyerek dönemin zorluklarını anlatıyor. Görüş çatışmasının ayyuka çıktığı bu dönemde kişilerin canının dahi tehlikede olduğunu belirten Mehmet Amca: “Yurtta uyurken hemen herkesin yastığının altında kendini korumak için bir tabancası vardı. Birkaç defa yurt sağcı öğrencilerin baskınına uğradı. Onlarca olay çıktı. Haliyle kendimi korumak için ben de bir tabanca edindim ve yastığımın altına sakladım.”

Darbenin patlak verdiği dönemde gözaltına alınıp 1 ay hapis yatan Mehmet Amca serbest kaldıktan sonra başına gelenlerden habersiz memleketine dönüyor. 1983’yılında Darbe ortamının az da olsa yumuşamasını fırsat bilen Mehmet Amca okuluna dönüp kalan son yılını da bitiriyor. Uzun yıllar atanmayı bekleyen Mehmet Medin Bey memurluk hakkının elinden alındığını öğrenince büyük bir şok yaşıyor. Bu konu hakkında üzüntülerini dile getiren Mehmet Bey: “Onca zorluk içinde okuduğum yıllara çektiğim acılara üzülüyorum. Nice büyük olaylara karışan insanlar aklanırken bizim gibi garibanlar bir hiç uğruna hayatlarından koparılıyor.” diyerek dönemin insanlar üzerinde bıraktığı acıların hala taze olduğunu belirtiyor. Her şeye rağmen hayata umutla baktığını da söyleyen Mehmet Medin Amca Üniversite sonrası dönemde atanmayı beklerken yaptığı işine devam ediyor. İlçeler arası otobüs şoförlüğü yapan Mehmet Bey evli ve 5 çocuk sahibi olarak yaşamını sürdürüyor.

Hukuk mağduru yüzlerce kişiden birside Ali Yeşil... 2006 yılında Erciyes Üniversitesi Gazetecilik Bölümünü kazanan Ali Yeşil 2009 yılında 3. sınıftayken ‘Terör Örgütüne Üyelik’ suçundan gözaltına alınıyor. Bu durum hakkında şunları söyleyen Yeşil: “ Evde arkadaşlarla oturuyorduk. Biranda baskın oldu ve apar topar gözaltına alındık. Ellerimizde kelepçelerle dışarı çıkarıldığımız an hayattan koparıldığımızı hissettik.”

“Düşüncenin ifadeye dönüştüğünde suç olabileceğini unutmamız en büyük hatamızdı” diyen Yeşil, uzun gözaltı süresi boyunca belki bir umut ışığı doğar diye beklediklerini ama hep boynu bükük yüreği buruk bir şekilde elleri kelepçeli olarak geri döndüklerini belirtti.

Mahkemece tutuklanıp hapse atıldıktan sonra zor günlerin zor aylara dönüştüğünü belirten Ali Yeşil, cezaevinde yaşadıkları hakkında şunları anlatıyor: “Cezaevindeki hissiyatı anlatmak gerçekten zor ve karmaşık aynı zamanda. Yani bir anda öyle bir halde tutuklanıyorsun ve cezaevini ilk defa görüyorsun ve uzun süre kalacağını düşünerek üzülüyorsun. Ayrıca dışarıda yaşadığın çok yönlü hayatın bir anda kesintiye uğruyor ve izole, kurallarla, yasaklarla dolu bir yaşama mecbur bırakılıyorsun. Okulun kesintiye uğramış, ailenin kırılan umutları, arkadaşlarından ve çevrenden koparılışın ve varsa bir yârin ondan ayrılışının özlemi, hasreti, eksikliği ve ulaşılamazlığı insanı devamlı düşündürüyor ve kederlendiriyor.”

Umutlarının bir yeşerip bir solduğu mahpus günlerinde dahi okuma aşkını yitirmeyen Ali, üniversiteye tekrar dönmesi hakkında: “Diğer insanların ne düşündüklerini bilemem ama benim gelip okumam lazımdı, çünkü ailevi ve kişisel bir sorumluluğum vardı. Ne kadar sorunlar yaşamış olsam da üniversite okuma isteğim ve amacım hiçbir zaman sönmedi. Akademik bilinç ve olgunluk insanın hayatında belirleyici konumdadır. Bu yüzden ben her zaman bir şey yapacaksam bilinçli ve doğru bir şey olmasını istemişimdir. Bu nedenle üniversitenin iş hayatıma bir katkısı olmasa da bilgisel anlamda bir katkısı olduğuna inanıyorum.” dedi.

Birçok insanımız bu ve bunun gibi sebeplerden dolayı hayatlarından oluyor. Avukat Eylem Sarıoğlu ve Avukat Hasan Anlar gibi onlarca avukat bu soruna yol açan maddelerin biran evvel değişmesi görüşünde hemfikir. Çoğu kesim TCK’nin 220, 314 ve de en önemlisi 301. maddelerinde ciddi revizyona gidilmesi gerektiğini savunmakta. Yapılacak yeni Anayasada da köklü düzenlemelerin yapılmasının demokratik ülke olmanın zorunluluğu olduğunu belirten avukatlar, bu türden davaların gelişmekte olan bir ülkeye yakışmadığını savunuyorlar.

Zihinlerimize ‘söylediklerinizi onaylamıyorum, ama bunu söyleme hakkınızı ölene kadar savunacağım’ felsefesi yerleşmedikçe bu türden üzücü durumlarla sürekli karşılaşılacağını bilmek insanda hem acı hem de umutsuzluk duygularının kabarmasına sebep oluyor. Daha özgür yarınlar için önyargılardan kurtulma zamanı geldi de geçiyor bile.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder