20 Mayıs 2012 Pazar


“SON DEM”

                Gelişen teknolojiyle sayıları gittikçe azalan zanaatkârlar artık son demlerini vermeye başladılar.

Kayseri’nin dar sokakları arasında küçük bir dükkân… Dükkânda orta yaşlarda, uzun-ince bir adam… Elinde çekiç tüm gücüyle indirip kaldırıyor ritmik bir şekilde. Tıpkı bir virtüözün piyanonun tuşlarına ahenkle basması gibi kaptırmış kendini çekicin ahengine. Sonra bir elinde ayakkabı bir elinde iğne başlıyor dikmeye.


Dükkândan içeri girince tozlu ve loş bir ortam selamlıyor beni. Numan usta makinenin arkasında elinde yolların eskittiği bir ayakkabı, büyük bir dikkatle kendini işine vermiş. Kafasını kaldırıp selamlıyor beni sonra yine aynı dikkatle sanatına devam ediyor. Başta çok çekingen tavırlar sergilese de içinde birikenleri anlatmak, anılarını paylaşmak istediği her halinden anlaşılıyor. Ve başlıyor Numan Usta kendi hikâyesini anlatmaya.

Ne zaman başladın diye soruyorum ustaya “anamdan doğduğumdan beri” diye karşılık veriyor. Dertli, Numan Usta... Sonra her esnaf gibi oda başlıyor maddi sıkıntılardan. “Piyasayı Çin ele geçirdi artık her taraf adi ayakkabı dolu. Kullan at. Kimse tamiri düşünmüyor. Ucuz diye gidip yenisini alıyor. Ucuz olmasına ucuzda sağlıksız. Benim babam tahta çiviyle ayakkabı tamir ederdi. Niye çünkü sağlık daha önemli derdi.”  ( Tahta çivinin sırrı vücuttaki elektriği atmasıymış. Bunu da öğrenmiş olduk usta sayesinde. ) “Deden kalma meslek olduğundan artık kemikleşmiş müşterilerimiz var. Onlar sayesinde geçimimi rahat bir şekilde sağlıyorum.” Her şeye rağmen Usta işimi seviyorum diyor. Numan Usta 32 yaşında ama yüzünde öyle bir dirilik var ki bakınca insanın kendi haline acıyası geliyor. Sırrı ne usta diyorum “işini seveceksin” diye karşılık veriyor. “Al-sat para kazan yap-sat zarar et” diyor usta ve sonra devam ediyor ”El emeği zevk işidir para işi değil. Parayı düşüneceksen ticaret yap.”

                 Numan Usta elinde başka bir çift ayakkabı bir yandan tamir ediyor bir yandan da anlatmaya devam ediyor neşeli neşeli. “Bir gün bir TV kanalından geldiler ekonomik krizle ilgili röportaj yaptık. Bana ekonomik kriz en çok kime yaradı diye sordular bende tabi ki ayakkabıcılara dedim. Niye diye sordular ben de dedim ki; e millette para az ayakkabı almak yerine eskisini tamir ettirmek daha karlı geliyor da onda.” Tam bu sırada içeri bir müşteri giriyor elinde bir poşet, poşetin içinde ise tamir edilmeyi bekleyen bir çift ayakkabı. Müşteri buranın gediklisi, ayakkabıda daha önce ustanın elinden defalarca geçmiş. Usta onu da alıp diğerlerinin yanına bırakıyor. Tıpkı bir hasta gibi onlarda şifalarını bekliyor ustadan.

                Usta’da anı çok başlıyor bir başkasını anlatmaya hazır ortamda oluşmuşken. Yine her zamanki neşesiyle dökülüyor ağzından ballar. “Bir gün Kan Bankasından geldiler kan almak için. Dediler ki sizin meslektekiler de it hastalığı var seninde kanını alacağız tahlil için. Sonradan öğrendim ki bu hastalık ineklerde çıkarmış. Lan biz hayvan mıyız diye düşündüm meğer adamların kana ihtiyacı varmış.” Uzun gülüşmelerin ardında Numan Usta geçiyor makinenin önüne. Basıyor düğmeye. Kulaklar inleten bir sesle veriyor kendini işine. Usta pür dikkat sanatını icra ediyor.

                Gülen gözlerin ardında birde keder var. Yılların getirdiği yorgunluk belirginleşiyor günün ilerleyen saatlerinde. Ustaya çıraklık dönemini soruyorum cevap kısa ve öz “bizim çıraklığımız olmaz bu meslek atadan gelir”
                Veresiye… Esnafların korkulu rüyası… Numan Usta anlatıyor “adım veresiye soyadım peşinatsız. Fakir fukara çok o nedenle veresiye yapmam şart.”


                Vakit artık geç. Ustada günün işlerini bitirmek üzere… Son demi vuruyor. “Oğlumun benim mesleğimi devam ettirmesini istemiyorum. Zor meslek zaten parası da yok sevgiyle yapmayınca da işinin geleceği yok. Bu meslek benimle biter.”

1 yorum:

  1. çok güzel bir yazı olmuş.İçeriği itibariyle de gerçekten çok etkileyici elinize ve emeğinize sağlık:)

    YanıtlaSil